Yüksek Lisans Düşünen Üniversite Öğrencilerimiz İçin Bir Nevi Rehber
Facebook: Asistanın Günlüğü
Twitter: asistan_gunlugu
bilimsol.asistaningunlugu@gmail.com
Facebook: Asistanın Günlüğü
Twitter: asistan_gunlugu
bilimsol.asistaningunlugu@gmail.com
Γειά σου, birkaç haftadır akademisyen olma isteği ile yükseköğrenime başlayan arkadaşlarımızın güncelerini paylaşıyoruz. Bu hafta ise daha farklı bir mektuba yer verdik.
“Merhaba Hypatia, 2005 yılında liseyi bitirdiğim zaman babam kamyon şoförü olduğu ve Ortadoğu’ya taşımacılık yaptığı için ailenin tek erkek çocuğu olarak anneme destek olabilmem gerekliliği sebebiyle, üniversite tercihim ailemin beklentileri doğrulusunda oldu ve yaşadığımız şehirde hiç de ilgim olmayan bir bölüme girmiş bulundum. Aslında ben radyo televizyon okumak istiyordum ama bir anda kendimi çözelti hazırlarken buldum ve evet Kimya okuyordum (lisede sayısal okumakta benim fikrim değildi). Ek iş olarak yerel televizyonlarda getir götür işleri yaparak en azından istediğim ortamda var olmayı da sürdürerek üniversiteyi bitirdim. Bu sırada babamın çalıştığı şirket Ortadoğu’nun bataklığına saplandı ve iflas etti. İşsiz kalan babamı gördükçe en azından ben üniversite mezunuyum diye düşünüyordum ama iş bir türlü iş bulamıyordum. İş arama sürecimden onlarca başvuruda bulundum onlarca mülakata girdim ama bir türlü istedikleri ben olmadım. Bu arada hiç sevmediğim okulumda, sevmediğim bir bölümde Organik Kimya alanında yüksek lisansa başladım (boya fabrikalarında kimyager alıyorlarmış). Yüksek lisans bitti arada bir de makalem yayımlandı ama ben iş bulamadım. Babamın borçlar aldı başını gitti. Askere gitmem gerekiyordu ama istemiyordum, iş bulmak istiyordum ama teklif ettikleri ücretler çok düşüktü bende doktora yapmaya karar verdim. Doktoraya başladım ve tesadüfen TÜBİTAK tarafından desteklenen bir ‘sanayi- üniversite iş birliği projesinde’ çalışmaya başladım. Zaten düşük olan bursu aç gözlü patronum kuşa çeviriyordu. İş başvurularına devam ediyordum ama bu seferde görüştüğüm insan kaynakları yetkilileri, ‘beyefendi siz doktora yapıyormuşsunuz, biz sizin hak ettiğiniz veya beklediğiniz ücreti karşılayamayız’ ya da ‘ama siz askerliğinizi yapmamışsızı ki’ demeye başladılar.
Bir gün tüm bunlardan bıkmış bir şekilde saçma sapan bir akılla iş yaptığını sanan patronuma daha fazla dayanamayacağımı anladım ve TÜBİTAK projesinden ayrıldım, hatta patronuma ‘istifa ediyorum’ dedim. Pek umursamadı ama olsun, en azından ben istifa ettim. Sonra hızımı alamadım gittim askerlik tecilini bozdurdum. Ben başvurduktan bir süre sonra bedelli askerlik çıktı ama zaten yapacak kadar param yoktu.
Son durum şu, doktorayı bıraktım. Birkaç gün sonra askere gidiyorum. Hem de uzun dönem. Ailem ya da arkadaşlarım hatta ben bile en azından ücreti var diye düşünsek bile, bunu yazarken bir kez daha fark ettim ki hiç istediğim şeyleri yapmamışım. Her zaman benden beklenenleri yapmaya çalışmıştım ama onlarda zaten olmamış.
Ben vatani görevimi yerine getirirken dışarısı size emanet…”
Mutsuz insanlar ordusu olarak yaşamaya devam ediyoruz. Bize yazmaya devam edin…
Bu yazı soL Dergisi'nin 8-14 Şubat 2015 tarihli 27. sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder